Geçen sene ayağımı kırdıktan sonra motorsiklet ve sürüş konusunda gittikçe bozulan bir psikolojim var . Korkularım gittikçe arttı. Her an teker kayacakmış ve düşecekmişim gibi hissediyorum ve bu korku beni kilitliyor. Hatta geçen ay Kocayayla dönüşü arkadaşlar tam offroad bir izde sürmek istediler ve korkarak onlara katıldım ve bu korku bir kaç kez düşmeme sebep olacak şekilde kilitledi beni. Sürdüğümüz yolda yol değildi, su olukları oluşmuş, taşlı çukurlu kullanılmayan bir patika. Asfaltta da korkuyorum ama sorun teşkil etmiyor sadece daha yavaş ve dikkatli gidiyorum. 


Gerek ekonomik gerekse iş nedenleriyle bu yaz çok uygun zamanım olmadı motorsikletle uzun bir gezi için ama bayram vesilesiyle ailemi de ziyaret amacıyla Maraş - Göksuna gitmem gerekince ardından bir tur planladım. 

İsmet ŞAHİN  

Güneyden Kuzeye Memleket

ENGLISH

İzmit - Maraş seyahatinde önce ilkokul 1.sınıfı okuduğum ilk çocukluğumun bir kaç yılının geçtiği Yozgatı ziyaret etmeyi planladım. Sonra bir kaç gün ailemle Göksunda geçirip, Nurhak Dağları üzerinden Urfa Göbeklitepe, Adıyaman Nemrut, Elazığ, Tunceli üzerinden Pülümüre gitmek istedim. Pülümüre giderken Munzur nehri kıyısından geçip sonra Pülümürden Erzincana geçerek Munzur dağı etrafından Kemaliye Taşyolu yapmak istedim. Oradan Bayburt üzerinden. soğanlı geçidine gidip D915 geçişi yaparak Karaçam ve Rizeye, Fırtına deresi, Çamlıhemşin, Ayder yaylası, sonra dönüp Trabzon ve Sümela manastırını görmeyi planladım. Buradan Sinopa geçip bir gece kalıp Sinop Cezaevi ve İzmite dönecek bir rota yaptım. Tüm bunlar için ise bayramdan sonra 4 gün zaman ayırabildim. Sol tarafta İzmit - Göksun seyahatinden kesitler var.

Bayramı bir kaç gün ailemle geçirdikten sonra planladığım geziye başladım. Nurhak Dağlarından geçerken, inekli köyünü bulamadım ama aşağıda kıvrım kıvrım akan dereye parallel giden tren yoluna hakim bir tepedeki tek ağaç gölgesinde oturup "Nurhak Sana Güneş Doğmaz" türküsünü dinlemek özeldi. Duygulandım.

Yozgata girişte hiç aşina bir şey hissetmedim. Aradan 50 yıldan fazla geçen zaman ve son geldiğimde 6 yaşında bir çocuk olmam nedeniyle sadece, oturduğumuz eve, okuduğum okula ve okulun önündeki geniş alan, saat kulesi ve Vilayet binasına dair anılar vardı aklımda. Navigasyon beni tam merkeze götürdü ve birden tüm aklımdaki şeyleri birlikte gördüm. Saat Kulesi, Meydan, Vilayet binası fakat okulumla meydan arasına bina inşa etmişler. Kolayca okulumu buldum. Sakarya İlkokulu, okulum artık bir ajansın merkezi haline gelmiş ve yanına şekilsiz dev bir bina yapmışlar yeni okul olarak. 

Sağ resimde gözüken bina 52 -53 yıl once Yozgatın tek tük apartmanlarından biriydi. Arka bahçede kilerler vardi. Önü caddeydi ve dükkanlar yoktu. 4 katında oturmuştuk. 

Buraya taşınmadan önce ana yolun altında tek katlı bir evde oturmuştuk. Karşı boş arazide bir ağaç vardı ve ben ağaca tırmanır kayarak inerdim aşağıya. Bir seferine ise aşağı kayarken ağaca çakılı çivinin kafası göbeğimi en alttan üste yay gibi çizmişti. Hala o izi taşırım vücudumda.

Bu apartmanda sabahları siyah önlüğümü giyer, beyaz yakamı ilikler okula giderdim. Kız kardeşim bebekti, erkek kardeşim doğmamıştı. Ilk okumayı öğrendiğimde çarsıdan geçerken en çok mağaza isimlerini okumaktan hoşlanırdım. Yaşım biraz daha küçüktü diğerlerinden ben okumayı sökünce herkes alkışlamıştı.

 Biraz şekli değişmiş olsa bile binayı bulmak, emin olmak için içine girmek o olduğunu hissetmek güzeldi. Gerçi şekli değişen sadece o değildi elbette.

Fotoğraf Galerisi - sağ ve sol taraftaki okları kullanarak diğer fotoğrafları görebilirsiniz.

İlk görmek istediğim yer Şanlıurfa Örencik köyü yakınlarındaki Göbeklitepe kazı alanıydı. Burası daha önce en eski buluntu olarak kabul edilen Stonehenge’den bile 5000 yıl daha eski olduğu için insanlık tarihinin “0” noktası olarak yani başlangıcı olarak gösterilmektedir. Elbetteki bilinen tarihin. Bir tür tapınak. olduğu düşünülen kalıntılar tarihe ilgisi olan herkes tarafından mutlaka görülmesi gereken bir noktadır. Ben çok etkilendim gezerken. İçinde bulunan heykel ve benzeri nesneler Urfa’da müzede sergilendiği için gidemedim ama ören yerini gezmek ve resepsiyon salonunda 3D sunumları izlemek çok etkileyiciydi.

Göbeklitepe’den Adıyaman Nemrut’ta gün batımına yetişmek için neredeyse aralıksız sürdüm. yaklaşık 5 km kadar önce bir tesis inşa edilmiş oradan öteye kendi aracınızla geçemiyorsunuz. Orada ücretli shuttle servislerle Tepeye 1km kalana kadar gidebiliyorsunuz sonrada merdivenlerden yürüyerek çıkmanız gerekiyor. Gün batmak üzereyken yetiştiğim için koşmak durumunda kaldım ve nefes nefese çıkabildim. Soldaki video çeşitli kesitlerle gün batımını ve doğumu gösteriyor. Hava çok sıcak olduğu için sanırım nem ve dumanın oluşturduğu sis yüzünden çok net bir gün batımı ve doğumu olmadı ama Eski roma tanrıları ve kommenege kralları eşliğinde kral Antiocos’la aynı duyguları yaşayarak gün batımı izlemek güzeldi.

Çermiğe doğru 50 km kadar sürdüm. Bu sefer susadım tam çermiğe girirken Kaya petrolde durdum. Soğuk su aldım içtim. Petrol çalışanları sahibi kahvaltı hazırlamışlar gölgede kahvaltı yapacaklar. Beni davet ettiler. Teşekkür ettim, “daha yeni yaptım” dedim.  “Sen gelmezsen biz yapamayız, gel yanımızda otur az da olsa ye” diyorlar, daha yeni yaptım ve çok yedim ama reddetmek mümkün değil. Oturdum bir güzelde onlarla kahvaltı yaptım. Bu yazıları okuyan herkese söylüyorum, şehir yaşamının umursamaz, kayıtsız ve ahlaksız tavırlarından sıkıldıysanız  Anadolu’ya gidin. Her köşesi ayrı güzel, her insanı ayrı güzel, doğusu batısı, kuzeyi güneyi yok. Bizim bu memleket ve bu insanlar. Her köşesinde evimde hissediyorum, her biriyle iletişim kurabiliyorum, şakalaşıyorum, misafir oluyorum ya da kızıyorum, kavga ediyorum. 

Yaklaşık 10-15 yıl kadar önce Nemrut’a bir kez daha gelmiştim. O zamanda bu heykellerin aşırı hava koşullarına açık olması beni üzmüştü. Mutlaka koruma altına alınması gerektiğini düşündüğüm bu muhteşem eserler yağmur kar ve şiddetli rüzgarın yıpratıcı etkileri altında yıl ve yıl dökülüyorlar. Ayrıca yeterince tanıtıcı sunum ve döküman ve broşür olmaması da ayrıca üzücü. Bu tür mekanların tanıtım materyallerinin, video sunumlarının çağa uygun ve gerçekten sanatsal bir perspektifle hazırlnaması ve. sunulmasının önemli olduğu u düşünüyorum. Elbette önce koruyarak. 

Ertesi sabah gün doğumunu izledikten sonra erkenden yola çıktım. Gelirken gün batımını kaçırmamak için benzin bile almamıştım. Uyarı ışığı yanmıştı ama en az 50 km daha gider diye devam etmiştim. Şimdi bir an önce bir petrol istasyonu bulup benzin almazsam yolda kalmak kaçınılmaz olabilirdi. Siverek’e doğru sürüyorum ve 70 km mesafe var Siverek’e ve hiç petrol istasyonu yok. Kaldım kalacağım korkusuyla Siverek girişe kadar geldim ve ilk petrol istasyonunda benzini doldurunca derin bir nefes aldım. Sevmiyorum bu yolda kaldım stresini. Depom 19 litrelik ve neredeyse 18,75 litre benzin aldı. Stres ve yorgunluk, kahvaltı etmemiştim acıktığımı hissettim iyice. Yolumda uzun zaman kaybetmekte istemiyorum. Kahvaltılık pide çıkar doğuda fırınlarda sıcak ve yanına da urfa peyniri ve biraz da üzüm alabilirsem süper kahvaltı olur diye planladım. Siverek çıkışına doğru bir fırın ve yanında market görünce durdum. fırından pide marketten peynir üzüm. Fırına yürüdüm önce baktım girişinde fırından 3 kişi oturumuş kahvaltı yapıyor, sıcak pide, sıcak suda eritilmiğş örgü peyniri ve zeytin. “Afiyet olsun” dedim, lafın gelişi “buyur birlikte olsun” diye cevapladılar. “Peki” dedim ve oturdum. Kahvaltılarını paylaştım. Ben ülkemin insanlarını seviyorum. Siverekten Çermik çıkışta yolun sağında Bağlar fırını. Sahibi Cuma. Ben yemeye başlayınca onlar yavaştan çekildiler yiyebileyim diye. 

Buradan Ergani, Maden üzerinden Tunceli’ye ulaştım. Tunceli girdikten sonra yol üzerinde Berceste isimli bir kahvede dinlenmek için mola verdim. Elimi yüzümü yıkadım, oturdum iki bardak çay içtim. Dinlendim, kalktım hesabı ödeyip ayrılacağım. Kasaya gittim borcum ne kadar dedim, ikramımız olsun gerek yok dediler. Olur mu dedim, ödeyeceğim. Alın diye ısrar ettim. Çay 1 lira elimde 5 lira var, 2 TL alacak 3 Tl iade edecek. Bir kaç lira için parayı bozmayalım diyor arkadaş. Almadılar çay parasını! Aynı gün içinde sabahtan öğlene kadar yaşadıklarıma bakın. 

Tunceli’den çıktım Munzur nehri kıyısından Pülümüre kadar gittim. Munzur vadisi deniyor mudur bilmiyorum ama bir vadiden Munzur nehri kıyısı boyunca Pülümür’e ulaştım. Pülümür’e bir şiir yüzünden gittim. Bülent Ecevit’in Pülümür’ün Yaşsız Kadını isimli şiiri. İlk okuduğumda çok etkilenmiştim, Pülümürü görmek istedim. Pülümür girişte o şiiri okudum. Pülümürde tek petrol istasyonu var oda tadilata girmiş yine benzin bitme sorunu ile karşı karşıya kaldım ve Erzincan’a kadar 70 km yine kaldım kalacağım heyecanlı bir sürüş oldu. Erzincan’dan Kemaliye’ye. 190 km daha sürünce neredeyse Munzur dağı etrafında tavaf etmiş gibi oldum. Ancak Erzincan’dan sonra Kemah -iliç -Kemaliye arasındaki yol kesinlikle motorsikletle geçilmesi gereken bir yol. Asfalt güzel. Dağlar vadiler geçiliyor yol yumuşak virajlarla dolu ve manzara nefis. Ancak manzara çorak kızıl dağlar, tepeler ve vadiler manzarası. Bir gün batımı rengarenk denk gelirseniz zevkle sürersiniz.

Ertesi sabah erkenden korktuğum bir rotayı yapmak için Bayburta doğru yola çıktım. Öğlene doğru Bayburta hemen ardından Soğanlı geçidine ulaştım. Bayburttan Soğanlı geçidine kadar yol genelde asfalt sonlarına doğru virajlar başlıyor ve yol bozuluyor fakat bir zorluğu yok. Soğanlı geçidinden Karaçam’a kadar toprak yol, çok keskin virajlar ancak yapılmayacak yol değil yani. Denildiği gibi dünyanın en tehlikeli yolu filan değil. Bunlar şehir efsanesi. Fakat Karaçam’dan Soğanlı geçidine tırmanma şeklinde rota tersten yapılsa bence biraz daha zorlu bir rota olur. Keskin toprak virajlar yokuş yukarı beni zorluyor. 


Stabilize yollarla ilgili geçen yıl ayağımı çamurda kayıp kırdıktan sonra bir fobi oluştu. Her an kayıp düşecek gibi hissediyorum ve bu korku bazen beni kilitliyor ve gerçekten düşüyorum. O nedenle bu rotaya giderken korku içinde gittim. Ama yenmek zorunda olduğum bir korku olduğundan vazgeçmedim. Videoda izleyeceğiniz gibi ilk anda toprak yol ama sorunlu değil sürülebilir yol, 5-10 km kadar sonra sise girdim (Zopur, ıslak sis) hem ıslanmaya başladım hemde görüş mesafesi kısaldı. Bir 5-10 daha sonra yağmur çiselemeye başladı ve toprak ıslanıp özellikle virajlarda ezilmiş kuma dönmüş toprak çamurlaşmaya yüz tuttu. Bu arada önümde bir araba çok yavaş gidiyor ve ben geçemiyorum, hem yolu uzaktan görmeme engel oluyor hemde gereğinden fazla yavaşlatıyor beni özellikle keskin virajları alamıyor  ve durup manevra yapıyor. 

Öyle böyle yorulmadım o gün, Rize’den sonra sürekli yağmur yağdı. Islandım. Zil kaleden sonra bulacağım ilk otele yerleşmeye karar verdim. Ardeşende bir otelde konakladım. Bu arada 50’den fazla İtalyan motorsikletli gördüm karadenizde. Nasıl bir organizasyonla gelmişlerse grup, tek her yer İtalya plakalı motorsikletlerle doluydu. Ertesi gün önce Trabzon Sümela manastırını ziyaret etmeye oradan Samsun ve oradan Sinopa sürmeyi planladık. Samsun civarlarında Güngör’le buluşup Sinop’a birlikte sürmeye karar verdik.


Yine yağmurlu ve ıslak bir seyahat oldu. Sümela manastırı sisler altında dışardan bir şey görmek mümkün olmadı. Yukarı tırmandım ama restorasyonda olduğu için balkon gibi bir yerden içeriyi izlemekten başka bir şey yapamadık. Gitmiş oldum,  genel olarak görmüş oldum ama çok ta memnun olmadım. Restorasyon daha. 2 yıl sürermiş. Gitmeyi düşünenler bunu dikkate alsın. 


Samsun ve oradan Sinop’a ulaşmak oldukça zaman aldı. Gece saat 22:00 civarı Sinopa girdik. Sinop gerçekten ışıl ışıl karşıladı bizi ve çok beğendik. Otele yerleştikten sonra sahile inip bir şeyler içtik hep beraber. Ertesi sabah tarihi Sinop cezaevini ve Sabahattin Ali koğuşunu gezdikten sonra ver elini İzmit.

“Erzincan'da, "dünyanın en zorlu yolları" arasında gösterilen ve yapımı 132 yılda tamamlanan Kemaliye-Divriği arasındaki Taş Yolu, çok sayıda tünel, viraj ve keskin uçurumlarıyla hem yaya hem de araçla gezinti yapmak isteyen macera tutkunlarını cezbediyor yazıyor”. internette ama zorluk anlamında öyle değil sıradan bir toprak yol. Sadece tüneller, kanyona parallel geçişler, yolu ilgi çekici yapıyor. Motorsiklet sürücülerine aşırı. bir beklenti içerisine girmemelerini öneriyorum aksi taktirde hayal kırıklığı olur. Kemaliye Divriği arasındaki bu yol 7km imiş. Ancak 5.km’de bir göçme nedeniyle kapatılmıştı. Ben Kemaliye tarafından 5 km kadar gidip döndüm,  Divriğiye ulaşamadım. Bu yoldan ziyade Kemaliye kendisi kesinlikle çok otantik, görmeye değer şirin turistik bir Anadolu kasabası. Kanyon, Kanyon üzerinde zipline, kanyonda tekne turu gibi aktiviteler var. Ayrıca ahşap evleri, otelleri ve çarşısı çok güzel. Ben. Kemaliye’nin Güney alt tarafında dere kenarında Doğaperest Kafe Kamping’de kaldım. Kendi hazır çadırları vardı sadece uyku tulumumu çıkardım ve uyudum. Akan derenin sesi, orman içi hoş bir mekan. Ayrıca kafesinde çok lezzetli yemekler ve içecekler var. 

Her an kalp atışlarım hızlanıyor korkum artıyor içimden yağmur şiddeti artmaz diye dua ediyorum, kendi kendime neden hava durumuna bakmadan geldin diye kızıyorum ama sonunda bir 5-10 km kadar sonra siyah asfalta çıkınca öyle bir rahatlama oldu ki anlatamam. Benim için çok faydalı bir sürüş oldu, biraz özgüven kazandım.  Burada yazdıklarım benim hissettiklerim bir başkası aynı rotayı çok daha kolay, ustaca yapmış olabilir. Normal koşullarda yapılamayacak zor bir rota değil. Yüksek beklentiler oluşturmamak lazım. Video başı ve sonu yüksek hızda oynatılıyor yolu olduğu gibi görebilin diye. Ara bölüm normal hızda. Süratım 20-30km saati geçmemiştir. Karaçam yaylasında bir kahvede oturup çay içmek çok zevkliydi. Sonra yola devam ettim,  Çaykaraya oradan Sürmene ve Rizeye geçtim. Rizeden Fırtına deresi boyunca Çamlıhemşin ve Ayder’e çıktım. Ayder’de akşam yemeğimi yedim ve Zil kaleye geçtim.  Akşam yemeği için Ayder’de mıhlama ye demişlerdi. Çok turistik olmayan lokal bir kafede oturdum ve mıhlama söyledim çay ile beraber. B ol tereyağı içinde mıhlama geldi ama tereyağı değil bu yemeklik tereyağı dediğimiz eritilmiş yağ. Bir adı varda ben unuttum. Dedem çok severdi. Fakat abartılı çoktu yağ,  ekmeği bana bana yedim. Yapan kadım beni ekmeği banarak yerken görünce yanıma geldi, “ula gerçekten beğendun mu” diye sordu. Ama burada yazarak o soruş tavrı ve tarzı anlatılmıyor. Çok hoştu. 

Zil Kale’de tesadüfen Komoto’dan Güngör AKKUR ve saygıdeğer annesi ile karşılaştım. Onlarda karadeniz turuna çıkmışlar, epey dolaşmışlar. Sonra buluşmak üzere ayrıldık. 

İzmitte çıkışla birlikte yaklaşık 4000-4500km yol yaptım. Çok güzel yerler gördüm ve yine güzel insanlarla tanıştım. Kısa zamanda bu kadar yol çok yordu ama değdi. Memleketin her yanı çok güzel. Herkese tavsiye ederim. Yola çıkın her neresi gelirse önünüze gezin.

Kocaeli Üniversitesi,  Eğitim Fakültesi, Eğitim Bilimleri Bölümü 41380  İzmit/Kocaeli/Türkiye

ismetsahin@gmail.com